Etiket: roman sanatı
Kılıksızlık Senfonisi
“Büyük dönemler büyük insanlar yaratır. Ama Napolyon ya da Büyük İskender’in tarihteki göz kamaştırıcılığından yoksun, gösterişsiz, kimsenin tanımadığı kahramanlar da vardır… Bugünlerde Prag sokaklarında, büyük yeniçağ tarihinde ne kadar önemli bir yer tutacağından habersiz, etliye sütlüye karışmadan, kendi halinde dolaşıp duran kılıksız bir adama rastlayabilirsiniz. Adını soracak olursanız, tüm alçakgönüllülüğüyle ‘benim adım Şvayk’ diyecektir.” (1)…
Gerçekliğin Üç Çeşit Kırılımı
“Sanata uygulandığında tarih kavramının ilerlemeyle hiçbir ilgisi yoktur; içinde bir mükemmelleşmeyi, daha iyiye gitmeyi, bir yükselişi barındırmaz; bilinmeyen toprakları keşfetmek ve onları bir haritaya kaydetmek için çıkılan bir keşif yolculuğuna benzer. (…) Ampulü Edison icat etmeseydi, bir başkası icat edecekti. Ama eğer Laurence Sterne, hiçbir story’ye dayanmayan bir roman yazmak gibi delice bir fikre kapılmasaydı,…
(Ermiş Garta’nın Hadımlaştırıcı Gölgesi)
“Şatoda çalışan iki görevli, belki de Kafka’nın en büyük yazınsal bulgusudur. İmgelem gücünün harikasıdır; iki yardımcının son derece şaşırtıcı olan varlıkları bir yana, bu bulgu anlamlarla doludur: Bu iki kişi zavallı şarkı öğretmenleridir, başbelâsıdırlar; ama aynı zamanda şatonun dünyasının tehdit edici ‘modernlik’ ini de temsil ederler: Aynasızdır bunlar, röportaj muhabiridirler, fotoğrafçıdırlar: Özel yaşamı tümüyle yok…
Tanklar Geçicidir, “Dora Maar Au Chat” Ölümsüzdür
-İrlanda, derler ki, Yahudilere hiç zulmetmemiş biricik ülke olma şerefine sahiptir. Bunu biliyor muydun? Hayır. Nedenmiş biliyor musun? -Neden, Efendim? -Zira, onları hiç içeri sokmamış da.” (1) Ulysses’de, Stephen ve Mr. Deasy arasında geçen konuşma bu şekilde sonlanır. Mr. Deasy, ciddiyetle aksettiği bu cevabın ardından kendini daha fazla tutamayınca gırtlağından zıplayan kahkaha topağı da eşlik eder…
(Romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar.)
(…) Ve işte şimdi onu gene romanın başında bana göründüğü gibi görüyorum; pencereden dışarıya, avlunun öte yanındaki duvarlara bakarken. Bu görüntüden doğdu Tomas. Önceden de söylemiştim, roman kişileri insanlar gibi kadından doğmaz; yazarın henüz hiç kimse tarafından keşfedilmediğini ya da hakkında önemli bir şey söylenmediğini düşündüğü temel bir insani olasılığı bir fındık kabuğunun içine sığdıran…
(İki Çeşit Gülüş Üzerine)
“Bir şeyler, önceden bilinen anlamlarını ansızın yitirecek ve önceden belirlendiği sanılan sıralarından çıkacak oldu mu, bizde gülme duygusu uyandırır. (Moskova’da yetiştirilmiş bir Marksistin yıldız falına inanması gibi). Demek ki, aslında gülmek, şeytanın etki alanına giren bir şey. Gülmede uğursuz bir yan var (bir şeyler, sanıldığından çok değişik biçimde birden şekil değiştiriyor), ama öte yandan insanı…